25 Nisan 2013 Perşembe

Filmler ve Ağlamak...



Her hemcinsim gibi ben de zaman zaman ağlarım, Allah ağlatmasın ama yine de, arada ağlamalı insan buna inanıyorum. Eğer ağlayacak hiç bir şey bulamazsam oturur filme ağlarım arkadaş! Kime ne.





Dün akşam kuzen arayıp da tvde Babam İçin'i seyrettiğini bir yandan da ağladığını söylediğinde aklıma sırf ağlamak için film seyrettiğim günler geldi. Bu anlamda izlediğim en iyi filmlerden biri "Mirrormask" adlı düşük bütçeli bağımsız bir Kanada yapımıdır. Sıfır beklentiyle oturduğum ekran karşısında adeta çivilenip kalmıştım, günlerce de etkisinden kurtulamamıştım... DVD'de Blu-Ray'de artık hem de. Bulursanız mutlaka izleyin.


Bir de Big Fish...Klasik Tim Burton işte, en fazla ne olabilir ki diye girdiğim sinema salonundan hüngür şakırt ağlayarak çıkmıştım. Bir yandan burnumu çekerken bir yandan kimseye ağladığımı belli etmemeye çalışmak bayağı zorlamıştı beni :(



Arkadaşlarıma sorarsanız da benim en çok ağladığım film Becoming Jane'dir (Big Fish'i seyrederken yalnızdım :) Film bitmeden beni salondan zorla çıkarmışlardı; çünkü artık ağlamamın önünü kesemiyorlardı.. İzleyen iki saat boyunca da kesemediler zaten. O sırada nereye gidiyorduk hatırlamıyorum ama otobüse binmiştik, ve ben yol boyunca ağlamıştım, na yapsalar da susmamıştım. Jane Austen'in hayatını anlatan bir filme neden bu kadar ağladığımı soracak olursanız, cevabını ben de bilmiyorum :)

Yazının başında söylemiştim Allah ağlatmasın tabii ama güzel filmlerdir, kesinlikle tavsiye ederim. Ve, ağlaklık sırasına dizecek olursam önceliği Big Fish alır.

Dip Not: Zeki Demirkubuz'un filmleri de fena ağlatmaz yani... Hani olur ya tavsiye isteyen olursa diye yazayım dedim. Bugüne bugün filmlere ağlama konusunda rekor denemeleri olmuş bir insanım ne de olsa.

Polyvore, zalım Polyvore

Polyvore takip edenler bilirler, blogunuzu polyvore'a bağladınız mı yanarsınız.

Bu blogu tamamen kişisel tutma niyetinde olan ben, polyvore'da yaptığım kombiler tarafından taciz ediliyorum ve isteğim dışında yazı yayınlıyorum :(

Marjin blog'un ve başka bir kaç blogun güncellenmesinden sorumlu olduğumdan sürekli polyvore'da olmak durumundayım, sosyal medya dahilinde olan her yerde olmak zorunda olduğum gibi. Şikayetçi de değilim ama bu bloga polyvore post etmek istemiyorum ve bunu biliçli olarak da yapmıyorum. O yüzden bir gün gördükleri şeyleri ertesi gün göremeyenlere; www.marjin.com.tr'ye ve de www.pinistanbul.blogspot.com'a gitmelerini öneriyorum.

Bu durumu da kısa zamanda çözeceğimi umuyorum :(((


Post Script:  Artık iki siteyle de ilişki içinde değilim. O yüzden bu yazının burada durması bile saçma :/

8 Nisan 2013 Pazartesi

Haru Mamburu, yani ilaç ilaç...

lütfen bu aşırı eğlenceli şarkıyı dinleyin! pazartesi ilacı 

Yakın arkadaşlarım bilirler ki saçmalamayı, ve özellikle de saçma şeyler dinlemeyi severim. Böyle bir insanım, yapacak bir şey yok. Dünyada var olmayan bir dilde saçmalayan bu eğlenceli şarkıyı sanırım bu yüzden seviyorum.. Dinleyin, bana teşekkür edin. İçinizden. Deli sanmasınlar "Teşekkürler Pınar" diye bağırdığınızda..

Bu arada, dua şeklinde de olabilir bu teşekkürler mesela Allah'ım Pınar'ın tuttuğu altın olsun, koynu para dolsun, dizaynırların parçalarına en önce o sahip olsun vs...Siz anladınız. Hadi bakalım.

In flames she goes...

ben bir küçük terlik'im


Şimdi sizden 4 yazı kadar geçmişe giderek küçük bir zaman yolculuğu yapmanızı isteyeceğim. İşte tam olarak da buraya;  http://pinarizma.blogspot.com/2012/01/prada-yapt-patlad-gitti.html
Hatırladınız değil mi? Prada'nın vintage araba temalı ayakkabılarına bayılan ama tabii ki onlara verecek o kadar parası olmayan yada olup da o kadar parayı bir ayakkabıya vermek istemeyenleriniz için güzel bir haberim var; www.marjin.com.tr çok benzer bir iki adet ayakkabı çıkarmış. Numaraları bitmeden bir göz atın derim: http://www.marjin.com.tr/?urun-8016-Marjin-Sarivo-Topuklu-Terlik-Multi-1.html#zoomPhoto[gallery]/1/

6 Nisan 2013 Cumartesi

yine mi trok, yine mi trok ^.^


prada studded t-strap sandal


Bazen güzel ülkemin kadınlarının modayı neden geriden takip ettiklerini anlamakta zorlanıyorum, sonra hemen aklıma tekstil sektöründe çalışırken tanıştığım üretici ve tedarikçiler geliyor; birden bir aydınlanma yaşıyorum. O kadar içler acısı ki, açıkçası bu kadar takip edebilmeleri bile mucize. 

Bence artık her yerde, her dükkanda, her köşebaşında ve her modelde görülen trok bombardımanından  kurtulmanın ve buna bir 'yeter!' demenin vakti geldi!!? Ben şahsen yukarıdaki kadar şahane bir sandalette bile trok olması mecburiyetinden çok sıkıldım. Troksuz ayakkabı, gömlek, çanta vs... istiyorum. Troksuz bir şeyler istiyorum; ve ne olduğu hiç fark etmez.

Sonra, kendimden başka kimsenin beni okumadığı aklıma geliyor, sakinleşiyorum, gidip bir bardak su içiyorum :)